Vizyon Kuyumcu
Kenan ERZURUMLU
Köşe Yazarı
Kenan ERZURUMLU
 

Türkiye’nin Demografisi: XIV

Suriyeli bir KAÇKIN, televizyon ekranlarına çıkmış, konuşuyor. “Siz ne yaptınız ki?” diyor; “Bize verdiğiniz paralar Avrupa’dan geliyor.” Türkçemizdeki, “ekmek yediğin kaba….” diye başlayan deyimin tam zamanı… Din kardeşliği (?) diye çırpınan idarecilerimizden Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Suriyeli sığınmacılar için 8.5 yılda 40 milyar dolar harcandığını, Avrupa Birliği kaynaklarının ise son üç yılda sadece 3 milyar euro (yaklaşık 3.5 milyar dolar) destek verdiğini söylüyor. Yani ki, KAÇKIN SURİYELİLER için harcanan 43.5 milyar doların yüzde 8'ini Avrupa, yüzde 92'sini ise biz ödemişiz. Olayın ekonomik boyutu sadece KAÇKINLAR için harcadığımız milli servetten ibaret değildir. CHP Genel Başkan Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın tespitine göre: “Sadece Suriyelilere harcanan 50 milyar dolar hesap ediliyor. 150 milyar ticaret hacmi kaybı, 50 milyar dolar da bölgedeki güvenliğin askeri boyutunu da koyun, fatura 250 milyar dolar”dır. Öte yandan, devletin tüm imkânları Araplar için seferber edilirken; Suriyeli Türkmenler ikinci sınıf insan konumuna sokulmuştır. Devletimiz, Araplarına bakmış; soydaşlarımıza el uzatmak milletimize kalmıştır. Kısacası: ÖZ KARDEŞLERİMİZ ANA VATANLARINDA PARYA Olmuşlardır. O da ayrı bir DERİN YARAdır.   Bir yara da hazine arazilerinin KAÇKINLARA tahsis edilmesiyle açıldı. 2021’de Bursa’da başlayan, ‘Sosyo-Ekonomik Entegrasyonun Desteklenmesi ve İş Fırsatlarının Yaratılması Yoluyla Türkiye'de Geçici Koruma Altında Bulunan Suriyelilerin ve Ev Sahibi Toplulukların Dayanıklılığının Artırılması Projesi’ ile Adana, Bursa, Gaziantep, Hatay, İzmir, Kahramanmaraş, Kilis, Manisa, Şanlıurfa ve Van’da hazine arazileri Suriyelilere tahsis edildi. Bildiğimiz sadece  Manisa’da karşı çıkanlar oldu. Aklıma Filistin’de Araplara satılan devlet toprakları geliyor. Kısaca hatırlayalım: Yahudiler’in M. Ö. 586'da Babil'le başlayan sürgün hayatı, M.S. II. ve IV. asırlarda Romalılar ve Hıristiyanlar tarafından ülkelerinden tekrar kovulmaları ile tekrar edilmişti.  O tarihlerden beri Yahudiler, tüm dünyaya dağılmışlar; ancak, özellikle Hıristiyan ülkelerinde daima ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmüşler ve aşağılanmışlardır. XIII-XV. asırlar arasında İngiltere, Fransa ve İber yarımadasından tamamen kovulmuşlardır. Sonuçta, pek çok Yahudi Doğu Avrupa'ya ve bilhassa Osmanlı İmparatorluğu'na sığınmıştır. 1789 Fransız İhtilali'nin getirdiği “hürriyet ve kardeşlik” ortamı da Avrupa’nın Yahudilere karşı tutumunu değiştirmeye yetmemiştir. Aksine, Yahudiler için sürgün, iskân, soykırım düşüncelerinin yaygınlaşmasıyla sonuçlanmıştır. Sürgün ve iskân… Ama nereye? Yahudiler için kutsal kabul edilen ve Osmanlı’nın yumuşak karnı olan bugünkü İsrail-Filistin bölgesine karar verildi. Bölge, Yahudiler için kutsal kabul edildiğinden tartışılmaksızın kabul edilecekti. Zaten Yahudiler “hac” gerekçesiyle bölgeye gidip geliyorlardı. Ayrıca Avrupa’nın dışında olduğundan kendileri için de son derece uygundu. Dahası, yerleştirilmeleri halinde bölgede çıkabilecek sıkıntılar Osmanlı İmparatorluğu (hasta adam ?) için yeni bir meşgale olacaktı. Osmanlı bu politikalar karşısında, bölgede, Yahudilere toprak satışını yasakladı, Hac bahanesi ile bölgeye gelen Yahudiler için: Filistin’e sokulmama, Pasaportlara vize zorunluluğu, Dönüşlerinde iade edilmek üzere depozito alınması, Üç aydan fazla kalanların zorla dışarı çıkarılması, Yabancıya (Yahudilere) toprak satışının yasaklanması gibi tedbirler aldı. Dahası, Yahudilerin, bölgedeki devlet arazileri Siyonistlere satışı karşılığında Osmanlı’nın tüm borçlarının ödenmesi” teklifi de reddedildi. Ancak… Hiçbir şey Osmanlı’nın düşündüğü gibi olmadı. Hıristiyan hacıların arkasında Avrupa ve kapitülasyonlar vardı. Yahudilere toprak satışı yasaklanmıştı ancak Avrupa devletlerinin vatandaşlarına yoktu. Yahudiler Avrupa vatandaşlığına sığınarak toprak alıyorlardı. Sahip çıksınlar diye Araplara verilen topraklar, yüksek fiyatlarla Yahudilere satıldı.[1] Böylece İsrail devletinin temelleri “de facto” atılmış oldu. Ardından göçler ve nüfus patlaması yaşandı. 1880’lerde Filistin’de 35.000’den  az olan Yahudiler, 1914 yılında –tahminen- 75.000 kişiye; 1929-1939 yılları arasında 175.000’den 475.000’e ulaşmıştır.[2] Günümüzde ise, İsrail’in nüfusu 9.7 milyon olup; bunun 2 milyondan biraz fazlası Arap’tır. … Günümüz Türkiye’sine gelecek olursak: Daha önceden Türk vatandaşlığına geçiş için şart olan bir milyon dolarlık mülk edinme bedeli  2018 yılında yapılan değişiklikle 250 bin dolara çekilmişti. 13 Mayıs 2022 tarihinde bu rakam 400 bin dolara yükseltildi.  İkamet için satılacak konutlarda da alt sınır 200 bin dolar olarak belirlenmiş. Kısacası, ülkemizde değişik şehirlerde 200+200= 400 bin dolarlık iki ev alan veya 500 bin dolarlık yatırım yapan herkes de vatandaşımız olabiliyor. Başka hiçbir araştırma-kısıtlama yok. Yeni Osmanlıcılar, ESKİ OSMANLI’NIN HATALARINDA DERS ALMAMIŞ GÖZÜKÜYORLAR. Ne oluyor; GELECEKTE NE OLACAK? Derseniz: Çok yakın bir zamanda, Hatay, Adana, Antep illerinde Arap; Harran Ovası, Urfa Diyarbakır ve tüm Güneydoğu illerinde Yahudi toprak sahiplerinin desteği ile yerleştirilen Musevilerin  çoğunluğuna dayanan plebisite talebiyle karşılaşılırsa… Torunlarımız gidip bu günün Arap-Yahudi sevicilerinin mezarlarında ne yapsalar yeridir. Uzun lafın kısası..  CAN VE KAN PAHASINA YURT EDİNDİĞİMİZ TOPRAKLARI; DİN KARDEŞLİĞİ (?) VE PARA UĞRUNA SATIYORUZ.. “İNNEDDİNE İNDALLAHİL İSLÂM” ve “HUBBÜL VATAN MİNEL İMAN” artık camilerde bile okunmuyor. Ve hala UYANMADIK; UYUYORUZ. UYKUDA CANIMIZI ALIRLARSA ŞAŞMAMAK LAZIM. Bitti.   [1] Bayram Kodaman, Nedim İpek. “Yahudilerin Filistin'e Yerleştirilmeleriyle İlgili Olarak II. Abdülhamid'e 1879'da Sunulan Lâyiha”, Belleten TTK, 1993: 57(219): 565-580. [2] Sedat Kızıloğlu, “İsrail devleti’nin Kuruluşuna Kadar Geçen Süreçte Yahüdiler ve Siyonizm’in Gelişim”, Sosyal Bilimler Dergisi, 2012: 2(1): 35-64.
Ekleme Tarihi: 27 Şubat 2024 - Salı
Kenan ERZURUMLU

Türkiye’nin Demografisi: XIV

Suriyeli bir KAÇKIN, televizyon ekranlarına çıkmış, konuşuyor. “Siz ne yaptınız ki?” diyor; “Bize verdiğiniz paralar Avrupa’dan geliyor.”

Türkçemizdeki, “ekmek yediğin kaba….” diye başlayan deyimin tam zamanı…

Din kardeşliği (?) diye çırpınan idarecilerimizden Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Suriyeli sığınmacılar için 8.5 yılda 40 milyar dolar harcandığını, Avrupa Birliği kaynaklarının ise son üç yılda sadece 3 milyar euro (yaklaşık 3.5 milyar dolar) destek verdiğini söylüyor. Yani ki, KAÇKIN SURİYELİLER için harcanan 43.5 milyar doların yüzde 8'ini Avrupa, yüzde 92'sini ise biz ödemişiz.

Olayın ekonomik boyutu sadece KAÇKINLAR için harcadığımız milli servetten ibaret değildir. CHP Genel Başkan Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın tespitine göre: “Sadece Suriyelilere harcanan 50 milyar dolar hesap ediliyor. 150 milyar ticaret hacmi kaybı, 50 milyar dolar da bölgedeki güvenliğin askeri boyutunu da koyun, fatura 250 milyar dolar”dır.

Öte yandan, devletin tüm imkânları Araplar için seferber edilirken; Suriyeli Türkmenler ikinci sınıf insan konumuna sokulmuştır. Devletimiz, Araplarına bakmış; soydaşlarımıza el uzatmak milletimize kalmıştır. Kısacası: ÖZ KARDEŞLERİMİZ ANA VATANLARINDA PARYA Olmuşlardır.

O da ayrı bir DERİN YARAdır.  

Bir yara da hazine arazilerinin KAÇKINLARA tahsis edilmesiyle açıldı. 2021’de Bursa’da başlayan, Sosyo-Ekonomik Entegrasyonun Desteklenmesi ve İş Fırsatlarının Yaratılması Yoluyla Türkiye'de Geçici Koruma Altında Bulunan Suriyelilerin ve Ev Sahibi Toplulukların Dayanıklılığının Artırılması Projesi’ ile Adana, Bursa, Gaziantep, Hatay, İzmir, Kahramanmaraş, Kilis, Manisa, Şanlıurfa ve Van’da hazine arazileri Suriyelilere tahsis edildi. Bildiğimiz sadece  Manisa’da karşı çıkanlar oldu.

Aklıma Filistin’de Araplara satılan devlet toprakları geliyor.

Kısaca hatırlayalım:

Yahudiler’in M. Ö. 586'da Babil'le başlayan sürgün hayatı, M.S. II. ve IV. asırlarda Romalılar ve Hıristiyanlar tarafından ülkelerinden tekrar kovulmaları ile tekrar edilmişti.  O tarihlerden beri Yahudiler, tüm dünyaya dağılmışlar; ancak, özellikle Hıristiyan ülkelerinde daima ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmüşler ve aşağılanmışlardır.

XIII-XV. asırlar arasında İngiltere, Fransa ve İber yarımadasından tamamen kovulmuşlardır. Sonuçta, pek çok Yahudi Doğu Avrupa'ya ve bilhassa Osmanlı İmparatorluğu'na sığınmıştır.

1789 Fransız İhtilali'nin getirdiği “hürriyet ve kardeşlik” ortamı da Avrupa’nın Yahudilere karşı tutumunu değiştirmeye yetmemiştir. Aksine, Yahudiler için sürgün, iskân, soykırım düşüncelerinin yaygınlaşmasıyla sonuçlanmıştır.

Sürgün ve iskân… Ama nereye?

Yahudiler için kutsal kabul edilen ve Osmanlı’nın yumuşak karnı olan bugünkü İsrail-Filistin bölgesine karar verildi. Bölge, Yahudiler için kutsal kabul edildiğinden tartışılmaksızın kabul edilecekti. Zaten Yahudiler “hac” gerekçesiyle bölgeye gidip geliyorlardı. Ayrıca Avrupa’nın dışında olduğundan kendileri için de son derece uygundu. Dahası, yerleştirilmeleri halinde bölgede çıkabilecek sıkıntılar Osmanlı İmparatorluğu (hasta adam ?) için yeni bir meşgale olacaktı.

Osmanlı bu politikalar karşısında, bölgede,

  1. Yahudilere toprak satışını yasakladı,
  2. Hac bahanesi ile bölgeye gelen Yahudiler için:
  1. Filistin’e sokulmama,
  2. Pasaportlara vize zorunluluğu,
  3. Dönüşlerinde iade edilmek üzere depozito alınması,
  4. Üç aydan fazla kalanların zorla dışarı çıkarılması,
  5. Yabancıya (Yahudilere) toprak satışının yasaklanması gibi tedbirler aldı.

Dahası, Yahudilerin, bölgedeki devlet arazileri Siyonistlere satışı karşılığında Osmanlı’nın tüm borçlarının ödenmesi” teklifi de reddedildi.

Ancak… Hiçbir şey Osmanlı’nın düşündüğü gibi olmadı. Hıristiyan hacıların arkasında Avrupa ve kapitülasyonlar vardı. Yahudilere toprak satışı yasaklanmıştı ancak Avrupa devletlerinin vatandaşlarına yoktu. Yahudiler Avrupa vatandaşlığına sığınarak toprak alıyorlardı. Sahip çıksınlar diye Araplara verilen topraklar, yüksek fiyatlarla Yahudilere satıldı.[1]

Böylece İsrail devletinin temelleri “de facto” atılmış oldu.

Ardından göçler ve nüfus patlaması yaşandı. 1880’lerde Filistin’de 35.000’den  az olan Yahudiler, 1914 yılında –tahminen- 75.000 kişiye; 1929-1939 yılları arasında 175.000’den 475.000’e ulaşmıştır.[2] Günümüzde ise, İsrail’in nüfusu 9.7 milyon olup; bunun 2 milyondan biraz fazlası Arap’tır.

Günümüz Türkiye’sine gelecek olursak:

Daha önceden Türk vatandaşlığına geçiş için şart olan bir milyon dolarlık mülk edinme bedeli  2018 yılında yapılan değişiklikle 250 bin dolara çekilmişti. 13 Mayıs 2022 tarihinde bu rakam 400 bin dolara yükseltildi.  İkamet için satılacak konutlarda da alt sınır 200 bin dolar olarak belirlenmiş. Kısacası, ülkemizde değişik şehirlerde 200+200= 400 bin dolarlık iki ev alan veya 500 bin dolarlık yatırım yapan herkes de vatandaşımız olabiliyor.

Başka hiçbir araştırma-kısıtlama yok.

Yeni Osmanlıcılar, ESKİ OSMANLI’NIN HATALARINDA DERS ALMAMIŞ GÖZÜKÜYORLAR.

Ne oluyor; GELECEKTE NE OLACAK? Derseniz:

Çok yakın bir zamanda, Hatay, Adana, Antep illerinde Arap; Harran Ovası, Urfa Diyarbakır ve tüm Güneydoğu illerinde Yahudi toprak sahiplerinin desteği ile yerleştirilen Musevilerin  çoğunluğuna dayanan plebisite talebiyle karşılaşılırsa…

Torunlarımız gidip bu günün Arap-Yahudi sevicilerinin mezarlarında ne yapsalar yeridir.

Uzun lafın kısası..  CAN VE KAN PAHASINA YURT EDİNDİĞİMİZ TOPRAKLARI; DİN KARDEŞLİĞİ (?) VE PARA UĞRUNA SATIYORUZ..

“İNNEDDİNE İNDALLAHİL İSLÂM” ve “HUBBÜL VATAN MİNEL İMAN” artık camilerde bile okunmuyor.

Ve hala UYANMADIK; UYUYORUZ.

UYKUDA CANIMIZI ALIRLARSA ŞAŞMAMAK LAZIM.

Bitti.

 

[1] Bayram Kodaman, Nedim İpek. “Yahudilerin Filistin'e Yerleştirilmeleriyle İlgili Olarak II. Abdülhamid'e 1879'da Sunulan Lâyiha”, Belleten TTK, 1993: 57(219): 565-580.

[2] Sedat Kızıloğlu, “İsrail devleti’nin Kuruluşuna Kadar Geçen Süreçte Yahüdiler ve Siyonizm’in Gelişim”, Sosyal Bilimler Dergisi, 2012: 2(1): 35-64.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve samsunetikhaber3.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.