Vizyon Kuyumcu
Kenan ERZURUMLU
Köşe Yazarı
Kenan ERZURUMLU
 

Deizm ve Ateizm Üzerine: III

Gençler , “deizm”e ve/veya “ateizm”e kayıyorlar demiştim. Sebeplerin en başında dinimize (dinleri) anlatan ilahiyatçılar ve diyanet mensuplarının usul ve esasa yönelik yetersizlikleri bulunuyor. Hacılar-hocalar-tarikatçılar, saçma sapan hikayeleri (deve sidiği içmenin fazileti gibi) ve Arap efsanelerini din adına anlatıyorlar. Diyanet ve ilahiyat mensupları ise, konuşmaları gereken yerde susup; susmaları gereken lüzumsuz yerlerde konuşuyorlar. Her iki grup da çocuklara tecavüzün ve ahlaksızlıkların olduğu tarikat, cemaat, kurslarla ilgili “gık” demiyorlar; diyemiyorlar. Vaktinde ilahiyat hocalarından birileriyle dini konularda sohbet ediyorduk. Çok sevdiğim hocalardan birisinin bana tavsiyesi şu oldu: “Her bildiğini, her yerde söyleme.” İyiydi; hoştu ama.. gençlerin fersah fersah kendileri yüzünden- dinden uzaklaştıklarını anlamak istemiyorlardı. Ateistler, ARABIN RİVAYET ve NAKİLLERİNİN İSLAM ADINA DAYATILMASI YÜZÜNDEN, ESKİ YUNANDAN GELEN, PANTEİST YAKLAŞIMA KAYMIŞLARDI. Tabiatın kurallarını Tanrı yerine koyuyorlardı. Deistler ise, imanda Panenteizm çizgisinde; amelde ise –kendileri farkında olmasalar da- Ziya Paşa’dan, Neyzen Tevfik çizgisine saptılar.  Önce Ziya Paşa: “İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakki, Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı.” demişti. Cevabı, Neyzen Tevfik’den gelmişti: “Senin aşkınla gönlüm sütlimanlık yâ Rasûlallah, Kalın geldi fakire Müslümanlık yâ Rasûlallâh.” Rahmetlik, sanki bizim Homero’yu tarif etmiş. Gelin tartışalım: Kur’anda ikişer rekat olan farz namazları, uygulamada ekleye ekleye 13’e kadar çıkardık. Tabii bu arada 1 iken 3 rekata çıkan “vitir” de var. Diyanet susuyor, ilahiyat susuyor ve artık toplumumuzda samimi inanların bir kısmı farz anamazları ikişer rekat olarak kılıyor. Bir kısmı da hiç kılmıyor. Orucu, gün ışımasından gün batımına kadar biliyorduk; önden arkadan ekleyerek 2-3 saat fazlasına çıkardık. İş mi yaptık derseniz.. Oruç tutmayanlar çoğaldı. Hem de oruçlu insanların gözlerinin önünde yemek yiyip, su ve sigara içerek.. Zekat dersen… Allah bilir. Vermeyenler verenlerden çok daha fazla. … Bunalan bir nesil yetiştirdik. Hacılar-hocalar yeni nesillerin ruhunu ve değer yargılarını anlayamayıp; 1600 sene öncesinden gelen rivayetlerle nesilleri ikna etmeye çalışıyorlar. Din adına en yeni bilgilerimiz 1937’de basılan  Hamdi Yazır meali,; o yıllardan kalan Ömer Nasuhi Bilmen ilmihali ve  Hasan Basri Çantay tefsiri… Her şeyden önce dil olarak gençlerin okuyup anlamaları mümkün değil. Bir de çalışmaları “Türkçeleştirilmiş ve sadeleştirilmiş” ibaresi ile yayınlayanlar var ki… Tavşanın suyunun suyu… Yeni meal-ilmihal tefsir yazdım diyenlerin neredeyse tamamı yukarda bahsettiğim kaynakları esas alıyorlar. Bizim Okuyan Hoca gibi, değişik şeyler anlatanlar ise, neredeyse “kafir” ilan edilecekler. Niye böyle olduk derseniz… Türk Müslümanlığından uzaklaşıp bedevi gelenek-göreneklerini Müslümanlık diye kabul ettiğimiz için..  “Aşk ve akıl”ı küflü tenekelerle mezarlıklara gömdüğümüzden beri, akılı donanma toplarıyla yok edip Kılıç Ali Paşa-16.yy), bedevinin taklitçisi olduk. Aşk ve akıl”ın yanında Yunus’un aşkını, İbn-i Sina’nın-Mimar Sinan’ın-Hezarfen’in aklını da yok saydık. Yerine, Cennet’te hizmetlerimize sunulan yetmiş huriyi hayal eder olduk. 10.-11. Asırda Hasan Sabbah, “size cenneti göstereceğim” diyerek müritlerini aldatmıştı. Günümüzdeki Hasan Sabbahçılar, cenneti vaat ettiklerinde gençler, “cennetteki hurileri boş ver. Bu dünya cennet ve etrafımız hurilerle dolu” diyorlar. Günümüz gençleri de etraflarına bakıyorlar; teşhircilik cenneti aratmıyor. … İki yerde hata yapıyoruz. Öncelikle Kur’an-ı Kerîm’i anlamakta. Hala çoğunluğumuz zahiri anlamla yetiniyoruz. Kaptan Custo gibi bir “elin Hıristiyanı” geliyor ve yüzümüze çarpıyor. Hala uyanmıyoruz. Dahası Kur’an’ın ilk kelimesini anlamaktan uzağız. İşarî anlamı bilen çok az. Batınî anlam derseniz… “AMAN AMAN UZAK DURUN ŞİAYA BENZERİZ” KORKUSU İÇİMİZE İŞLEMİŞ.” Tüm Müslüman ülkelerde dahil olmak üzere tartıda, “dirhem” kullanan kalmamış; hepsi grama dönmüşler. Bizim dinimiz hala dirhemle ifade ediliyor. 1200 yıl önce “riba” Türkçeye faiz olarak çevrilmiş. Günümüzde bu çeviriden kaynaklanan yüzlerce soru cevapsız kalmış. Hala çözüm arayan yok. HÂLÂ, İÇTİHAT KAPISININ NİYE KAPANDIĞINI ANLAYAN-ANLATAN YOK. Ve gençler deist oluyorlar; ateist oluyorlar eleştiriyoruz. Onların ne suçu var? Biz, önce iğneyi kendimize batıralım. Çuvaldızın sırası sonradır. Devam edeceğiz…  
Ekleme Tarihi: 08 May 2025 - Thursday
Kenan ERZURUMLU

Deizm ve Ateizm Üzerine: III

Gençler , “deizm”e ve/veya “ateizm”e kayıyorlar demiştim.

Sebeplerin en başında dinimize (dinleri) anlatan ilahiyatçılar ve diyanet mensuplarının usul ve esasa yönelik yetersizlikleri bulunuyor.

Hacılar-hocalar-tarikatçılar, saçma sapan hikayeleri (deve sidiği içmenin fazileti gibi) ve Arap efsanelerini din adına anlatıyorlar.

Diyanet ve ilahiyat mensupları ise, konuşmaları gereken yerde susup; susmaları gereken lüzumsuz yerlerde konuşuyorlar.

Her iki grup da çocuklara tecavüzün ve ahlaksızlıkların olduğu tarikat, cemaat, kurslarla ilgili “gık” demiyorlar; diyemiyorlar.

Vaktinde ilahiyat hocalarından birileriyle dini konularda sohbet ediyorduk. Çok sevdiğim hocalardan birisinin bana tavsiyesi şu oldu: “Her bildiğini, her yerde söyleme.”

İyiydi; hoştu ama.. gençlerin fersah fersah kendileri yüzünden- dinden uzaklaştıklarını anlamak istemiyorlardı.

Ateistler, ARABIN RİVAYET ve NAKİLLERİNİN İSLAM ADINA DAYATILMASI YÜZÜNDEN, ESKİ YUNANDAN GELEN, PANTEİST YAKLAŞIMA KAYMIŞLARDI. Tabiatın kurallarını Tanrı yerine koyuyorlardı.

Deistler ise, imanda Panenteizm çizgisinde; amelde ise –kendileri farkında olmasalar da- Ziya Paşa’dan, Neyzen Tevfik çizgisine saptılar. 

Önce Ziya Paşa:

“İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakki,

Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı.” demişti.

Cevabı, Neyzen Tevfik’den gelmişti:

“Senin aşkınla gönlüm sütlimanlık yâ Rasûlallah,

Kalın geldi fakire Müslümanlık yâ Rasûlallâh.”

Rahmetlik, sanki bizim Homero’yu tarif etmiş.

Gelin tartışalım:

Kur’anda ikişer rekat olan farz namazları, uygulamada ekleye ekleye 13’e kadar çıkardık. Tabii bu arada 1 iken 3 rekata çıkan “vitir” de var.

Diyanet susuyor, ilahiyat susuyor ve artık toplumumuzda samimi inanların bir kısmı farz anamazları ikişer rekat olarak kılıyor. Bir kısmı da hiç kılmıyor.

Orucu, gün ışımasından gün batımına kadar biliyorduk; önden arkadan ekleyerek 2-3 saat fazlasına çıkardık.

İş mi yaptık derseniz..

Oruç tutmayanlar çoğaldı. Hem de oruçlu insanların gözlerinin önünde yemek yiyip, su ve sigara içerek..

Zekat dersen… Allah bilir. Vermeyenler verenlerden çok daha fazla.

Bunalan bir nesil yetiştirdik. Hacılar-hocalar yeni nesillerin ruhunu ve değer yargılarını anlayamayıp; 1600 sene öncesinden gelen rivayetlerle nesilleri ikna etmeye çalışıyorlar.

Din adına en yeni bilgilerimiz 1937’de basılan  Hamdi Yazır meali,; o yıllardan kalan Ömer Nasuhi Bilmen ilmihali ve  Hasan Basri Çantay tefsiri…

Her şeyden önce dil olarak gençlerin okuyup anlamaları mümkün değil.

Bir de çalışmaları “Türkçeleştirilmiş ve sadeleştirilmiş” ibaresi ile yayınlayanlar var ki…

Tavşanın suyunun suyu…

Yeni meal-ilmihal tefsir yazdım diyenlerin neredeyse tamamı yukarda bahsettiğim kaynakları esas alıyorlar.

Bizim Okuyan Hoca gibi, değişik şeyler anlatanlar ise, neredeyse “kafir” ilan edilecekler.

Niye böyle olduk derseniz…

Türk Müslümanlığından uzaklaşıp bedevi gelenek-göreneklerini Müslümanlık diye kabul ettiğimiz için..

 “Aşk ve akıl”ı küflü tenekelerle mezarlıklara gömdüğümüzden beri, akılı donanma toplarıyla yok edip Kılıç Ali Paşa-16.yy), bedevinin taklitçisi olduk.

Aşk ve akıl”ın yanında Yunus’un aşkını, İbn-i Sina’nın-Mimar Sinan’ın-Hezarfen’in aklını da yok saydık. Yerine, Cennet’te hizmetlerimize sunulan yetmiş huriyi hayal eder olduk.

10.-11. Asırda Hasan Sabbah, “size cenneti göstereceğim” diyerek müritlerini aldatmıştı. Günümüzdeki Hasan Sabbahçılar, cenneti vaat ettiklerinde gençler, “cennetteki hurileri boş ver. Bu dünya cennet ve etrafımız hurilerle dolu” diyorlar.

Günümüz gençleri de etraflarına bakıyorlar; teşhircilik cenneti aratmıyor.

İki yerde hata yapıyoruz.

Öncelikle Kur’an-ı Kerîm’i anlamakta.

Hala çoğunluğumuz zahiri anlamla yetiniyoruz.

Kaptan Custo gibi bir “elin Hıristiyanı” geliyor ve yüzümüze çarpıyor. Hala uyanmıyoruz. Dahası Kur’an’ın ilk kelimesini anlamaktan uzağız. İşarî anlamı bilen çok az. Batınî anlam derseniz… “AMAN AMAN UZAK DURUN ŞİAYA BENZERİZ” KORKUSU İÇİMİZE İŞLEMİŞ.” Tüm Müslüman ülkelerde dahil olmak üzere tartıda, “dirhem” kullanan kalmamış; hepsi grama dönmüşler. Bizim dinimiz hala dirhemle ifade ediliyor. 1200 yıl önce “riba” Türkçeye faiz olarak çevrilmiş. Günümüzde bu çeviriden kaynaklanan yüzlerce soru cevapsız kalmış. Hala çözüm arayan yok.

HÂLÂ, İÇTİHAT KAPISININ NİYE KAPANDIĞINI ANLAYAN-ANLATAN YOK.

Ve gençler deist oluyorlar; ateist oluyorlar eleştiriyoruz.

Onların ne suçu var?

Biz, önce iğneyi kendimize batıralım. Çuvaldızın sırası sonradır.

Devam edeceğiz…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve samsunetikhaber3.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.