Vizyon Kuyumcu
Kenan ERZURUMLU
Köşe Yazarı
Kenan ERZURUMLU
 

Nerede Bu Derin Devlet? XVIII

Tüm Dünya devletlerinin derinlikleri, yasalara tabi onlara uymak zorunda değildirler. Bu yazılı olmayan bir kural olup, yasalardaki boşlukların kullanılmasını engelleme amacına yöneliktir. Unutulmamalıdır ki: “Mülkün temeli olan adalet” kendi bünyesinde boşluklar, yetersizlikler taşımakta ve bu zaaflar istismar edilebilmektedir. Milletin geleceği ve güvenliği konusunda çalışan kadrolar, yasalara uygun ve fakat boşluk ve zaafları da kullanarak görevlerini yerine getirmektedirler. Ancak karanlık sahalarda, kirlilikle mücadele eden özverili kişi ve kadroların (derin devletin uygulayıcıları) zamanla kirlenmeleri veya kirlenmekle itham edilmeleri çok kolaydır. Bu durumu  kısaca örnekleyelim: - PKK’nın hızlandığı yıllarda büyük illerimizde hâkim olan mafyadan destek aldığı belirlenir. Destek kesilir. Kesicilerin kim olduğu hala net olarak bilinmemektedir. - Oliver L. North, CIA ajanı, siyâsî yorumcu ve televizyoncu, askeri tarihçi, köşe yazarı ve eski bir ABD askeri (E. Yarbay). North, Beyrut'ta tutulan bazı rehinelerin kurtarılması karşılığında Amerika'nın düşmanı İran'a gizlice yasa dışı bir biçimde silah satmış, bu satıştan elde edilen paralar, illegal biçimde kullanılmıştır. Olay açığa çıkınca yargılanmış ve mahkûm olmuştur. Kısa süre hapiste kalan North’un bir süre sonra, cezası kaldırıldı ve ulusal kahraman ilan edildi. Halen lüks bir yaşam sürmektedir. Bizde ise… Mahmut Yıldırım’ın (Yeşil) akıbeti meçhuldür. Bir zamanlar devlete hizmet etmiş olan Çatlı, hala arka planı tam olarak bilinmeyen trafik kazasına kurban gitmiştir. Çakıcı, Peker ve diğerlerinin durumları ortadadır. …. Derin devleti tartıştığımız bu çalışmada, milletin “deli”lerinden bahsetmeden geçmek eksiklik olacaktır. Millet olarak, “Bayrak-Kur’an-Vatan” üçlemesini kutsal bilip, uğrunda can alıp-verenlere saygı duymuşuzdur. En kutsal yeminimiz, “Bayrak-Kur’an ve silah” üzerinedir. “Hubbül vatan, minel imân”dır. Devleti temsil eden kişiler, “Eğer Türkiye komünist olacaksa onu da biz yaparız size bırakmayız” dediği, “Kılıkları kötü diye köylüleri Atatürk Bulvarı’ndan geçirmediği” “Tanık olarak mahkemeye çağrıldığı bir doktorun öldürülmesi davasında, sanık muamelesi yapıldığı için kafasına kurşun sıkan”[1] bir anlayışın temsilcileri ise.. Adalet ve devlet çatırdıyor demektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gelenekleri ve derin yapısı, Atatürk’ün ölümünden sonra ciddî sarsıntı geçirmiştir. Temelinde batıya dayanması ve milli yapının zafiyete uğratılması yatmaktadır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında yoğunlaşan Türkiye-ABD ilişkileri, 1952’de NATO’ya girişimizle birlikte, görünüşte lehimize; derinde ise aleyhimize işlemiştir. Şüphesiz, Savaş sonrası Stalin Rusya’sı ile giderek kötüleşen ilişkiler ve Sovyetler Birliği’nin ülkemizden toprak ve boğaz idaresinde söz sahibi olmak istemesi karşısında bir zorunluluktan söz edilebilir. Kalkınmanın ve savunmanın tamamen dış kaynak ve tavsiyelerle sekilendirilmesi, milli geleceğimiz için ciddi bir engel oluşturmuştur. Bu ilişkiler, 1960’da başbakanlık-genelkurmay-MİT-iç işleri bakanlığı gibi kurumlarımızda ABD kontrolü noktasına kadar ulaşmıştır. Rahmetli Türkeş Bey’in Başbakanlık Müsteşarlığı yaptığı dönemde kapatılan irtibat büroları (14’ler olayının en temel sebeplerindendir) daha sonra tekrar açılmıştır. 1970’lere gelindiğinde, en kritik görevlerden birinde bulunan bir bürokratımız, “bizden sonra bu kuruma milli bir yönetim gelmeyecek; ABD-NATO kontrolünde olacaktır” demiştir. Derdiği gibi de olmuş; 1980’lere geldiğinde “our boys” grubu darbeyi gerçekleştirmiş; Türkiye’nin milli çıkarlarını “asker sözü” ile feda etmiş, milli-ulusal hassasiyetleri olan kadroları “bir oradan, bir buradan” diyerek tasfiye etmiş ve milli marşın okunmasına dahi tahammül gösterememiştir. Alın size unutulmaması gereken bir örnek: 12 Eylül darbesi sonrası mahkemede yargılanan Ülkücüler, MHP davasının ilk duruşmasında, Alparslan Türkeş salona girdiğinde hep birlikte ayağa kalkıp İstiklal Marşı okumaya başlar. Askerî yönetim (our boys-ABD’nin çocukları) konu ile ilgili haberlere ve fotoğraflara yayın yasağı koyar. Konunun kamuoyuna aksetmesi, yıllar sonra gerçekleşir. 1980’li yıllarda çok partili sisteme geçtikten sonra da olumsuz etkiler devam etmiştir. Devam edeceğiz.   [1] Ankara eski valisi Nevzat Tandoğan.
Ekleme Tarihi: 30 Kasım 2023 - Perşembe
Kenan ERZURUMLU

Nerede Bu Derin Devlet? XVIII

Tüm Dünya devletlerinin derinlikleri, yasalara tabi onlara uymak zorunda değildirler. Bu yazılı olmayan bir kural olup, yasalardaki boşlukların kullanılmasını engelleme amacına yöneliktir. Unutulmamalıdır ki: “Mülkün temeli olan adalet” kendi bünyesinde boşluklar, yetersizlikler taşımakta ve bu zaaflar istismar edilebilmektedir. Milletin geleceği ve güvenliği konusunda çalışan kadrolar, yasalara uygun ve fakat boşluk ve zaafları da kullanarak görevlerini yerine getirmektedirler.

Ancak karanlık sahalarda, kirlilikle mücadele eden özverili kişi ve kadroların (derin devletin uygulayıcıları) zamanla kirlenmeleri veya kirlenmekle itham edilmeleri çok kolaydır.

Bu durumu  kısaca örnekleyelim:

- PKK’nın hızlandığı yıllarda büyük illerimizde hâkim olan mafyadan destek aldığı belirlenir. Destek kesilir. Kesicilerin kim olduğu hala net olarak bilinmemektedir.

- Oliver L. North, CIA ajanı, siyâsî yorumcu ve televizyoncu, askeri tarihçi, köşe yazarı ve eski bir ABD askeri (E. Yarbay).

North, Beyrut'ta tutulan bazı rehinelerin kurtarılması karşılığında Amerika'nın düşmanı İran'a gizlice yasa dışı bir biçimde silah satmış, bu satıştan elde edilen paralar, illegal biçimde kullanılmıştır. Olay açığa çıkınca yargılanmış ve mahkûm olmuştur.

Kısa süre hapiste kalan North’un bir süre sonra, cezası kaldırıldı ve ulusal kahraman ilan edildi. Halen lüks bir yaşam sürmektedir.

Bizde ise…

Mahmut Yıldırım’ın (Yeşil) akıbeti meçhuldür. Bir zamanlar devlete hizmet etmiş olan Çatlı, hala arka planı tam olarak bilinmeyen trafik kazasına kurban gitmiştir. Çakıcı, Peker ve diğerlerinin durumları ortadadır.

….

Derin devleti tartıştığımız bu çalışmada, milletin “deli”lerinden bahsetmeden geçmek eksiklik olacaktır.

Millet olarak, “Bayrak-Kur’an-Vatan” üçlemesini kutsal bilip, uğrunda can alıp-verenlere saygı duymuşuzdur. En kutsal yeminimiz, “Bayrak-Kur’an ve silah” üzerinedir. “Hubbül vatan, minel imân”dır.

Devleti temsil eden kişiler, “Eğer Türkiye komünist olacaksa onu da biz yaparız size bırakmayız” dediği, “Kılıkları kötü diye köylüleri Atatürk Bulvarı’ndan geçirmediği” “Tanık olarak mahkemeye çağrıldığı bir doktorun öldürülmesi davasında, sanık muamelesi yapıldığı için kafasına kurşun sıkan”[1] bir anlayışın temsilcileri ise.. Adalet ve devlet çatırdıyor demektir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gelenekleri ve derin yapısı, Atatürk’ün ölümünden sonra ciddî sarsıntı geçirmiştir. Temelinde batıya dayanması ve milli yapının zafiyete uğratılması yatmaktadır.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında yoğunlaşan Türkiye-ABD ilişkileri, 1952’de NATO’ya girişimizle birlikte, görünüşte lehimize; derinde ise aleyhimize işlemiştir. Şüphesiz, Savaş sonrası Stalin Rusya’sı ile giderek kötüleşen ilişkiler ve Sovyetler Birliği’nin ülkemizden toprak ve boğaz idaresinde söz sahibi olmak istemesi karşısında bir zorunluluktan söz edilebilir.

Kalkınmanın ve savunmanın tamamen dış kaynak ve tavsiyelerle sekilendirilmesi, milli geleceğimiz için ciddi bir engel oluşturmuştur. Bu ilişkiler, 1960’da başbakanlık-genelkurmay-MİT-iç işleri bakanlığı gibi kurumlarımızda ABD kontrolü noktasına kadar ulaşmıştır.

Rahmetli Türkeş Bey’in Başbakanlık Müsteşarlığı yaptığı dönemde kapatılan irtibat büroları (14’ler olayının en temel sebeplerindendir) daha sonra tekrar açılmıştır. 1970’lere gelindiğinde, en kritik görevlerden birinde bulunan bir bürokratımız, “bizden sonra bu kuruma milli bir yönetim gelmeyecek; ABD-NATO kontrolünde olacaktır” demiştir.

Derdiği gibi de olmuş; 1980’lere geldiğinde “our boys” grubu darbeyi gerçekleştirmiş; Türkiye’nin milli çıkarlarını “asker sözü” ile feda etmiş, milli-ulusal hassasiyetleri olan kadroları “bir oradan, bir buradan” diyerek tasfiye etmiş ve milli marşın okunmasına dahi tahammül gösterememiştir.

Alın size unutulmaması gereken bir örnek:

12 Eylül darbesi sonrası mahkemede yargılanan Ülkücüler, MHP davasının ilk duruşmasında, Alparslan Türkeş salona girdiğinde hep birlikte ayağa kalkıp İstiklal Marşı okumaya başlar. Askerî yönetim (our boys-ABD’nin çocukları) konu ile ilgili haberlere ve fotoğraflara yayın yasağı koyar. Konunun kamuoyuna aksetmesi, yıllar sonra gerçekleşir.

1980’li yıllarda çok partili sisteme geçtikten sonra da olumsuz etkiler devam etmiştir.

Devam edeceğiz.

 

[1] Ankara eski valisi Nevzat Tandoğan.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve samsunetikhaber3.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.