Otuzlu, kırklı yaşlarda yüzleri yıpranmış insanlarla tanıştım. Yüzlerindeki o belirgin çizgiler, adeta bir tarih gibi, yılların sıkıntısını, zorluklarını ve bunalımlarını anlatıyordu.
Bu tür insanların yüzlerindeki çiziklerin sebepleri; yorgunluk, sıkıntı, stres, dedikodu ve asabiyet. Olumsuz duygulardan oluşan sıkıntılardan dolayı yüzlerin bir haritaya döndüğünü fark ettiğimde içim bunalırdı. Falcılar el falı ile eldeki çiziklerden kişinin geleceğini anlamaya çalışırken, bu tür insanların yüzündeki çizikler le kişi/kişilerin geçmişini anlamak zor olmuyordu.
Duygular aynı zamanda birbirleriyle etkileşim içinde de olabiliyor. Bir duygu, başka bir duyguyu aktifleştirebiliyor. Örnek verecek olursak; sevinç, mutluluk gibi duygular genellikle birlikte birbirlerini tetikleyebiliyorlar ve bu yüzümüze yansıyor. Tersini düşünürsek; korku, hüzün, endişe, yaptığımız bir iş yüzünden huzursuzluğa yol açabiliyor. Buda bizim yüzümüze yansıyor.
Başaramama korkusu; korkaklık, ürkeklik ve endişe. Kalbimizden yansıyan bu tür olumsuzluklar, önce yüzümüzde bir bitkinlik ve sıkıntı yaratıyor, daha sonra bu sıkıntılar yüzümüzde zamanla kalıcı çizikler olarak kendini gösteriyor. Oysa mutlu, huzurlu ve çok çalışmasına rağmen bedenen yorulmayı bilen insanların yüzü, adeta ay ışığı gibi parlıyor.
Unutmayın ki olumsuz ve hastalıklı düşünceler, zamanla bedenimizin bağışıklık sistemini zayıflatır. Düşünce biçimimiz ile sağlığımız arasında doğrudan bir ilişki vardır. Korku ve endişe dolu düşünceler, bir ağacın köklerindeki kurtçuklar gibi, bize sinsice zarar vermeye başlıyor. Küçük kurtçuklar ağacın kökünü kemirdikçe ağaç zayıflar ve yemyeşil yaprakları sararır. İnsan da benzer şekilde, içine sızan olumsuz ve endişe dolu düşüncelerle bağışıklık sistemine zarar verir. Bu durum da vücudumuz savunmasız hale gelerek mikroplara karşı dirençsizleşir.
Düşünce biçimimiz, sağlığımızla doğru orantılıdır. Korku ve endişe barındıran düşüncelerimiz bizi ruhsal anlamda içten içe kemirmeye başlar. Atalarımız bundan dolayı “Duvarı nem, insanı gam yıkar” demiş. Bu atasözü, olumsuz düşünceler ile beden arasındaki doğrudan nedensellik ilişkisini çok net ortaya koyuyor.
Düşüncelerimiz sürekli olarak endişe, tedirginlik, korku, nefret ve kıskançlık gibi negatif noktalarda yoğunlaşırsa, bir süre sonra bu durum kronik strese yol açar. Bu tür olumsuz düşünceler, insanın yaşam enerjisini hızla tüketir.
Fiziksel olarak insan bedeninin doğal savunma mekanizmasını tamamen çökerten bu durum şuna benzer: Sırt çantasıyla uzun bir yola çıkarsınız. Çanta başlangıçta sizi yormaz, ancak yol uzayıp yürüdükçe yorgunluğunuz artar ve çanta size ağır gelmeye başlar. Zamanla sırtınızdaki ağırlık öyle artar ki, sizi yürütemez hale getirir.
İnsanın zihnindeki olumsuz düşünceler de böyledir. Endişe, nefret, kıskançlık, başkalarını çekememe, başarısızlık korkusu ve güvensizlik zihninizde yer ettiği sürece, pozitif duygularınızı yenmeye başlarlar. Sonrasında hayattan zevk alamama, korku ve panik ataklar baş gösterir. Başarısızlık ise bunun doğal bir sonucu olarak ortaya çıkar. Her şeyden önemlisi sağlığınızı gün geçtikçe kaybetmeye başlarız.
Bu olumsuz düşüncelerin panzehri, kuşkusuz, pozitif düşüncelerdir. Sorunun değil, çözümün parçası olmak sizi güçlü ve mutlu yapar. Bu tavır, bedeninize kuvvet, yüzünüze güzellik ve yaşamınıza enerji verir.
Sorunun değil çözümün parçası olmak; yani mutluluk, kazanma arzusu ve başarma güdüsü gibi pozitif düşüncelerle hareket ettiğinizde, daha güçlü ve mutlu olur, bedeninizin direncini artırırsınız.
Unutmayın; düşünceleriniz, tüm yaptıklarınızın, duygularınızın ve bedensel tepkilerinizin başlangıç noktası ve kaynağıdır.
Yaşam bir nehir gibi akıp gider. Düşüncelerimiz, yaptıklarımız ve duygularımız bu suyun içinde akar. Akan nehir temiz olduğu sürece birçok canlı su ihtiyacını karşılar.
Auramız pozitif olduğu sürece, içimizdeki güzellikler de yüzümüze yansır. Kalbinizden ne geçerse, dil çeşmesinden de o akar. Söylediğimiz her güzel söz, tıpkı bir memba suyu gibi, başkasının duygusal susuzluğunu giderir.
Düşünceleriniz, yaptıklarınız ve duygularınız yaşamın başlangıç noktasıdır. Unutmayın ki yaşam bir nehir gibi akıp gider. Düşüncelerimiz, yaptıklarımız ve duygularımız akışta yer alır ve sağlıklı bir şekilde aktığında hem bizi hem de etrafımızı besler. Pozitif düşüncelerimiz, çevremizdeki insanlar için de bir hayat kaynağı olur.
