İslâm dini Hak'kı üstün tutan bir medeniyettir. İslâm hukukunda haklı olan güçlü, haksız olan ise güçsüzdür.
İslâm medeniyetinin hakim olduğu yerde haksızlık yapan kim olursa olsun cezası tastamam verilir. Sevgili Peygamberimizin "Hırsızlık yapan kızım Fatıma bile olsa elini keserim" sözü güce pirim verilmediğini gösteren en bariz bir delildir. Bu nedenle İslam'ın hakim olduğu her yerde huzur ve adalet olur. Hz. Ebu Bekir halife seçilince, toplumda hak ve adaleti nasıl koruyacağını; "Haklı olan en zayıf olanınız olsa bile benim yanımda en güçlüdür. En güçlü olanınız eğer haksız ise benim yanımda en zayıf olanınızdır" diye özetliyor.
Tüm dünyada huzuru ve güven ortamını tesis edecek olan bu ilkeler, şimdi İslâm ülkelerinde bile ters yüz edilmiş durumda. Güçlü veya iktidara yakın olanın yanlışı ne olursa olsun hak kabul ediliyor olması, toplumda kardeşlik duygularını, barış ve huzuru yerle bir eden sebeplerin başında geliyor.
Ne yazık ki, tüm dünya güce teslim olmuş, kendisini güçlünün insaf ve hak anlayışına teslim etmiş durumda. İşte zalimlerin beslendikleri ve zulümlerini sürekli hale getirdikleri nokta tam da burası. Dünyadaki her inanca sahip mazlumlar; Siyonizm ve güdümündeki batının hak anlayışına teslim olmanın acısını çekiyor.
Dünyada hüküm süren ve toplumu köleleştiren bu zulme diğer din ve inançtaki insanlar belki teslim olabilirler ama; kendisini Müslüman olarak tanımlayan ve Allah'ın (c.c.) hak/adalet anlayışını kabul edenlerin zulme boyun eğmeleri düşünülemez. Çünkü bir Müslüman yanlışa; gücüne göre eli ile, veya dili ile engel olmak veya ona da gücü yetmiyor ise zalime buğz etmekle sorumludur. Bu nedenle zulüm yapan, zulme rıza gösteren, zalimin hukukuna teslim olan ve destek verenlerin Müslüman oldukları iddia edilemez.
Allah'ın (c.c.) tüm kullarını zulmün taraftarı ve zalimin yandaşı olmak zilletinden kurtarması ve zulme karşı dimdik ayakta tutması dua ve dileklerimle.
