Vizyon Kuyumcu
Kenan ERZURUMLU
Köşe Yazarı
Kenan ERZURUMLU
 

Deizm ve Ateizm Üzerine: VI

Deist ve ateistlerle, inananların arasındaki fark, sorgulama alışkanlığıdır. Yetersiz dini bilgilere sahip ve hurafelere inanamayan kişiler, sorgulama alışkanlıklarının da etkisi ile inançlardan kopmaktadır. Eski bir düşünür, “durumdan memnuniyetsizlik ilerlemenin ilk şartıdır.” der. Doğrudur; “ne, niçin, nasıl, nerede ve kim tarafından” soruları haberciliğin olduğu kadar bilimsel araştırmalarda da sık kullanılmaktadır. Entelektüel kapasiteleri itibariyle, bu sorulara açık olan kişiler, nakledilen rivayetler ile tatmin olmamakta ve arayışların içerisinde bunalmakta ve çıkış yolunu, “inkâr-red” olarak kabul etmektedirler. Bu noktada sorunun çocukluk çağında (aile ortamında)  yetiştirilme olduğu anlaşılmaktadır. Hemen belirtelim ki, hiçbir çocuk veya genç, okul eğitiminde verilen “din kültürü ve ahlak” derslerinin etkisi ile dindar veya deist-ateist olmamaktadır. İnançlı ailelerde yetişen gençler dîni değerlerine sahip çıkarken, diğerleri eleştiri yolunda deizme kadar kaymaktadır. Niçin böyle olmaktadır? Çünkü, Kutsal Kitabımızı okuyanların sayısı en fazla % 37’dir. DİB’nın 2014’te yaptığı bir araştırmaya göre, Kur'ân-ı Kerîm’i okuma sıklığı, her gün % 20,8, haftada birkaç gün % 24,5, haftada bir % 22,6, ayda bir % 16,3, yılda birkaç kez % 11,6, hiçbir zaman % 1,8 bulunmuştur. Kezâ, 2017 yılında yapılan bir araştırmada Türkiye’de halkın % 37’sinin Kur’ân-ı Kerîm’i okumasını bilmesine rağmen; anlayarak okuyanların oranının sadece % 5 olduğu belirlendi. Kur’ân-ı Kerîm’in vahy olunduğu çağdaki (Antik) Arapçayı ve Arap filolojisini bilen din adamı sayısı azlığı önemli bir eksikliktir. Dahası aynı dönemdeki Kureyş lehçesine hakim olan Arapça uzmanı da yok denecek düzeydedir. Anlamadan okuduğumuz Kur’an-ı Kerîm ve Kur’ân’ı anlamadan bizlere din anlatan diyanet ilahiyat mensupları çağın gerçekleri karşısında “günah-cehennem korkusu”ndan başka bir görüş sunamadılar. Kendilerine uyanlara da cennette vaad etmedikleri kalmadı. Öte yandan… Doğuş kaynağı itibarıyla sünnî olup, asırlar içerisinde hatalı siyâsetlerin de etkisiyle farklı bir yola giren, Alevîlik-Bektaşîlik, kaynak eksikliğine bağlı olarak çektikleri sıkıntılar ve dışlanmalar sonucunda, -sünnî İslâm’ı eleştirirken-, maddeci (materyalist) akımlara kapıldılar. Alevilikle deizm-ateizm arasında kaldılar. Eleştirilerinin çoğunda haklı olmalarına karşılık; özlerini kaybederek “Alisiz Alevîlik” noktasına kadar geldiler. Şurası bir gerçektir ki: Alevî toplumunun elinde bir dinî kaynak yoktur. Olanlar, ya sonradan yazılmışlardır (En temel eser kabul edilen İmam Cafer Buyruğu, 16. yy’da yazılmıştır.) veya nesilden nesile aktarılan menkıbelerdir. Dahası sonradan Yesevî Dergâhı’na katılan, Hurufilik gibi Türk Müslümanlığı ile alakası olmayan grupların yazdıkları da Alevîliğe mal edilmektedir. Sebepleri ve gerekçeleri ne olursa olsun, başlangıçta sorgulayan gençler arasında ilgi gören deizm ve ateizm toplumumuzda bir sorun haline gelmiştir. Sevinerek söyleyelim ki, bu sıkıntı, henüz çatışma noktasına ulaşmamıştır. Kanaatim: siyâsî bir kışkırtma olmadıkça da toplumsal çatışmaya sebep olmayacaktır. Dahası inanan kesimler, içten içe, deistlerin eleştirilerini kabul etmekte ve diyanet-ilahiyat mensuplarının çoğunluğunu yetersiz bulmaktadırlar. Tarikatların söylemleri ise, mensupları dışındaki insanlarımızca tasvip edilmemektedir. Bu konuda, toplumsal sağduyu önemli bir faktördür. Samimî olan hiçbir deist-ateist (art niyetli Marksistler hariç), inananları incitecek tutumda bulunmamakta veya ifade kullanmamaktadır. Hatta bu konuda karşılıklı şakalaşmalar bile olmaktadır. “Deizmin-ateizmin geleceği ne olacaktır?” derseniz… Her deist veya ateist (neredeyse tamamı) ciddi sıkıntıya düştüklerinde “ALLAH”ı hatırlamakta; dua etmektedir. Öldüğünde, dînî tören istemeyen deist-ateistlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Ne demişti, hayatını sosyalizme adamış Mihri Belli?. “Halkımın gömüldüğü gibi gömülmek istiyorum.” Cenazesi Şişli Camii’nden dîni törenle kaldırılmıştı.  Volkan Konak’ın da önce, “Siz sevenlerime vasiyetimdir, ne olur ben ölünce gömmesinler beni toprağa. Yaksınlar benim tüm bedenimi. Ve bir kutuya koyup Karadeniz'imin üstüne bir helikopterle savursunlar tüm küllerimi.” dediği; sonra, gömülmesini vasiyet ettiği söylendi.  Her ikisine de Allah imânlarınca ve amellerince muamele eylesin. Bu yazı dizisine başlarken, yazlıktan tombul kardeşim HOMERO’ya ithaf etmiştim. “Homero” kendi isminden türettiği internet lakabı.. Sevimli bir tombul. Benden birkaç yaş ufak. Annesi (M… Teyze) tam bir İstanbul hanımefendisi. İnançlı. Mistik duyguları çok kuvvetli. Saygıdeğer. (Mistisizm ve tasavvuf üzerine çalışırken geniş sohbetimiz olmuştu.) Bizim Homero, annesinin tam tersi; deist takılıyor. Ve bana da devamlı takılıyor.. Şimdi sorun şurada… Ben Homero’dan önce gidersem, o benim cenaze namazıma katılsa da olur; katılmasa da. Hoca sorduğunda: “Müslümanlığına şehâdet eder misiniz?” Gönül rahatlığı ile cevap verebilir. Ama… Ya o, benden önce giderse?.... Al başına belayı. Hoca, aynı soruları soracak. Ben, ya yalancı şahitlik yapacağım (Allah esirgesin) veya susacağım. Ardından Fatiha okusam… “İnanmıyordu ki!” diyeceğim. İnşallah, o zamana kadar doğru yolu bulur.
Ekleme Tarihi: 27 May 2025 - Tuesday
Kenan ERZURUMLU

Deizm ve Ateizm Üzerine: VI

Deist ve ateistlerle, inananların arasındaki fark, sorgulama alışkanlığıdır. Yetersiz dini bilgilere sahip ve hurafelere inanamayan kişiler, sorgulama alışkanlıklarının da etkisi ile inançlardan kopmaktadır.

Eski bir düşünür, “durumdan memnuniyetsizlik ilerlemenin ilk şartıdır.” der. Doğrudur; “ne, niçin, nasıl, nerede ve kim tarafından” soruları haberciliğin olduğu kadar bilimsel araştırmalarda da sık kullanılmaktadır. Entelektüel kapasiteleri itibariyle, bu sorulara açık olan kişiler, nakledilen rivayetler ile tatmin olmamakta ve arayışların içerisinde bunalmakta ve çıkış yolunu, “inkâr-red” olarak kabul etmektedirler.

Bu noktada sorunun çocukluk çağında (aile ortamında)  yetiştirilme olduğu anlaşılmaktadır. Hemen belirtelim ki, hiçbir çocuk veya genç, okul eğitiminde verilen “din kültürü ve ahlak” derslerinin etkisi ile dindar veya deist-ateist olmamaktadır. İnançlı ailelerde yetişen gençler dîni değerlerine sahip çıkarken, diğerleri eleştiri yolunda deizme kadar kaymaktadır.

Niçin böyle olmaktadır?

Çünkü, Kutsal Kitabımızı okuyanların sayısı en fazla % 37’dir. DİB’nın 2014’te yaptığı bir araştırmaya göre, Kur'ân-ı Kerîm’i okuma sıklığı, her gün % 20,8, haftada birkaç gün % 24,5, haftada bir % 22,6, ayda bir % 16,3, yılda birkaç kez % 11,6, hiçbir zaman % 1,8 bulunmuştur. Kezâ, 2017 yılında yapılan bir araştırmada Türkiye’de halkın % 37’sinin Kur’ân-ı Kerîm’i okumasını bilmesine rağmen; anlayarak okuyanların oranının sadece % 5 olduğu belirlendi.

Kur’ân-ı Kerîm’in vahy olunduğu çağdaki (Antik) Arapçayı ve Arap filolojisini bilen din adamı sayısı azlığı önemli bir eksikliktir. Dahası aynı dönemdeki Kureyş lehçesine hakim olan Arapça uzmanı da yok denecek düzeydedir.

Anlamadan okuduğumuz Kur’an-ı Kerîm ve Kur’ân’ı anlamadan bizlere din anlatan diyanet ilahiyat mensupları çağın gerçekleri karşısında “günah-cehennem korkusu”ndan başka bir görüş sunamadılar. Kendilerine uyanlara da cennette vaad etmedikleri kalmadı.

Öte yandan…

Doğuş kaynağı itibarıyla sünnî olup, asırlar içerisinde hatalı siyâsetlerin de etkisiyle farklı bir yola giren, Alevîlik-Bektaşîlik, kaynak eksikliğine bağlı olarak çektikleri sıkıntılar ve dışlanmalar sonucunda, -sünnî İslâm’ı eleştirirken-, maddeci (materyalist) akımlara kapıldılar. Alevilikle deizm-ateizm arasında kaldılar. Eleştirilerinin çoğunda haklı olmalarına karşılık; özlerini kaybederek “Alisiz Alevîlik” noktasına kadar geldiler.

Şurası bir gerçektir ki: Alevî toplumunun elinde bir dinî kaynak yoktur. Olanlar, ya sonradan yazılmışlardır (En temel eser kabul edilen İmam Cafer Buyruğu, 16. yy’da yazılmıştır.) veya nesilden nesile aktarılan menkıbelerdir. Dahası sonradan Yesevî Dergâhı’na katılan, Hurufilik gibi Türk Müslümanlığı ile alakası olmayan grupların yazdıkları da Alevîliğe mal edilmektedir.

Sebepleri ve gerekçeleri ne olursa olsun, başlangıçta sorgulayan gençler arasında ilgi gören deizm ve ateizm toplumumuzda bir sorun haline gelmiştir. Sevinerek söyleyelim ki, bu sıkıntı, henüz çatışma noktasına ulaşmamıştır. Kanaatim: siyâsî bir kışkırtma olmadıkça da toplumsal çatışmaya sebep olmayacaktır. Dahası inanan kesimler, içten içe, deistlerin eleştirilerini kabul etmekte ve diyanet-ilahiyat mensuplarının çoğunluğunu yetersiz bulmaktadırlar. Tarikatların söylemleri ise, mensupları dışındaki insanlarımızca tasvip edilmemektedir. Bu konuda, toplumsal sağduyu önemli bir faktördür.

Samimî olan hiçbir deist-ateist (art niyetli Marksistler hariç), inananları incitecek tutumda bulunmamakta veya ifade kullanmamaktadır. Hatta bu konuda karşılıklı şakalaşmalar bile olmaktadır.

“Deizmin-ateizmin geleceği ne olacaktır?” derseniz…

Her deist veya ateist (neredeyse tamamı) ciddi sıkıntıya düştüklerinde “ALLAH”ı hatırlamakta; dua etmektedir.

Öldüğünde, dînî tören istemeyen deist-ateistlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Ne demişti, hayatını sosyalizme adamış Mihri Belli?. “Halkımın gömüldüğü gibi gömülmek istiyorum.” Cenazesi Şişli Camii’nden dîni törenle kaldırılmıştı. 

Volkan Konak’ın da önce, “Siz sevenlerime vasiyetimdir, ne olur ben ölünce gömmesinler beni toprağa. Yaksınlar benim tüm bedenimi. Ve bir kutuya koyup Karadeniz'imin üstüne bir helikopterle savursunlar tüm küllerimi.” dediği; sonra, gömülmesini vasiyet ettiği söylendi.  Her ikisine de Allah imânlarınca ve amellerince muamele eylesin.

Bu yazı dizisine başlarken, yazlıktan tombul kardeşim HOMERO’ya ithaf etmiştim. “Homero” kendi isminden türettiği internet lakabı..

Sevimli bir tombul. Benden birkaç yaş ufak. Annesi (M… Teyze) tam bir İstanbul hanımefendisi. İnançlı. Mistik duyguları çok kuvvetli. Saygıdeğer. (Mistisizm ve tasavvuf üzerine çalışırken geniş sohbetimiz olmuştu.)

Bizim Homero, annesinin tam tersi; deist takılıyor.

Ve bana da devamlı takılıyor..

Şimdi sorun şurada…

Ben Homero’dan önce gidersem, o benim cenaze namazıma katılsa da olur; katılmasa da.

Hoca sorduğunda: “Müslümanlığına şehâdet eder misiniz?”

Gönül rahatlığı ile cevap verebilir.

Ama… Ya o, benden önce giderse?....

Al başına belayı.

Hoca, aynı soruları soracak. Ben, ya yalancı şahitlik yapacağım (Allah esirgesin) veya susacağım. Ardından Fatiha okusam… “İnanmıyordu ki!” diyeceğim.

İnşallah, o zamana kadar doğru yolu bulur.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve samsunetikhaber3.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.