Allah (c.c.); denenmek ve imtihan edilmek üzere biz kullarını dünyaya gönderdi. Kulların iki cihan saadetini elde etmeleri için peygamberler gönderdi ve bu peygamberlere inzal ettiği kitaplar ile riayet edilmesi gereken kuralları bildirdi. Hz. Adem ile başlayan peygamberlik zinciri, sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ile sonra erdi. Peygamberler; tebliğ ile gönderildikleri topluma; ancak, Allah'a (c.c.) kul olmayı, O'na ibadet etmeyi, O'nun kurallarına itaat etmeyi ve O'nun kuralları ile çelişki arz eden beşeri sistemlere riayet ederek kula kulluk etmemeyi tebliğ ettiler. Hakk merkezli akımlar her zaman şeytani güç odaklarının hedefinde oldukları için Nebilerin hemen tamamına yakını ya zulüm gördü ve bazıları şehit edildi.
Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v); kıyamete kadar devam edecek hükümleri içeren evrensel kurallar getirdi. Onun vefatı ile nübüvvet zinciri sona ermiş olsa bile, insanlığı hidayete erdirecek olan dini emir ve yasakları tebliğ görevi Müslümanların omuzlarında kaldı. Bu nedenle her Müslüman zulme, haksızlığa karşı mücadele etmek ve adaleti tesis etmeye gayret etmekle yükümlüdür. Bu sorumluluk iradeye bağlı bir tercih değil, yerine getirilmesi mecbur olan bir görevdir. Özellikle devleti yönetme yetkisi elinde olan idarecilerin; yeryüzünde süregelen zulme ve haksızlığa arkasını dönmek veya görmezden gelmek gibi bir hakları yoktur. Hele de Müslüman bir idarecinin mazlumları zalimlerin insafına terk etmesi asla düşünülemez. Zulme göz yummak; Hak Batıl mücadelesinde Hakkın mağlup olmasına razı olmak anlamı taşır ve bu durum kişiyi felakete götürür. Gazze'de yaşanan zulme İslâm dünyasının sessiz kalması bu nedenlerle itikadı yönden son derece tehlike arz ediyor.
İşte Gazze'de mazlum halkın zulme karşı verdikleri şanlı direniş, kendisini Müslüman olarak tanımlayan kesim için denenmeye tabi tutulmanın tam zamanı. Müslüman olan herkes tarafını belli etmek zorunda.
